:
SARARAN ANILARDAKİ ÇOCUKLUĞUMUZ
Geçenlerde çocuk oyunları konulu yazı yazınca, bunu okuyan dostum Müge (kendisi benim manevi kardeşim gibidir.) kendi anılarından bahsetti. Atmaya kıyamadığı kâğıt bebeklerinden, o zamanların hatırası sararmış tiyatro biletlerinden, oyun oynadıkları kâğıtlardan bahsetti.
Çocukluğumuzun oyunlarını, oyuncaklarını yeniden düşündürdü bana Müge’ciğim. Onun konu komşuya, yeğenlere dağıttığı kâğıt bebekleri bende halen bir yerlerde duruyor olmalı. Bir yazar arkadaşım ise kendisinin içmediği ama sokaktan topladığı 6 gazoz kapağı ile oynamayı çok sevdiğini, onların halen sakladığını söylüyor.
Annem halen kardeşimle çizdiğimiz resimleri saklar. O zamanlar belirlediğim bir konuda kardeşimle aynı kâğıdın bir yarısını paylaşırken ben ona çizdiklerimi öykülendirirdim. “Şimdi bu piknik yapanlar içinde bu çizdiğim çocukların annesi, çocuklara sandviç hazırlıyor. Buradaki çocuklar ip atlıyor, bunlar salıncağa binsinler. Sen de koşmaca oynayanları çiz” vs. diyordum kardeşime. Biz bir kâğıdı, sahip olduğumuz oyuncakları paylaşmayı öğrendik. Şimdi o günleri düşündüğümüzde bize o kadar güzel görünüyor ki. Yaşıtlarıma soruyorum. “Biz yaşlandık mı? Niye o günleri daha çok özlüyor ve seviyoruz?” diyorum.
Yaşıtım arkadaşım cevap veriyor. “Hayır. Şimdi daha da akıllandık. Olgunlaştık.”
Akıllandık mı yaşlandık mı bilmiyorum ama ben zamanında paylaşımı, yaratıcılığı öğrendiğimiz, (sigara paketlerinden çıkan yaldızlarla çam kozalarını, gazoz kapaklarını kaplar, bebeklerimizle kurduğumuz evlere eşyalar yapardık.), kendi çabalarımızla kartonlarla, naylonlarla, örtülerle kurduğumuz mekânlarımızda toprakla, insanlarla haşır neşir olarak oynardık.
Az önce bahsettiğim yazar arkadaşım da çocukların toprakla temas etmesi gerektiğini savunanlardan. Toprağın çocuksuz, çocuğun da topraksız olmaması gerektiğini, çocukların düşe kalka hayatı ve çocukluğu yaşayıp öğrenmelerini isteyenlerden. Ekran başında zekâsının artabileceğini ama çocukluğundan mahrum kalacağını ve yaşayamayacağını söyleyenlerden.
Hadi şimdi tutun çocuklarınızın yeğenlerinizin ellerinden. Havalarında güzel olduğu bugünlerde onları doğayla tanıştırın. Yanınıza ne bir mp3çalar, ne bir oyun, ne de teknik bir başka alet almayın. Dallarla, taşlarla, otlarla oynayın. Karıncaların yuvalarını izleyin. Onlara kırıntı atarak, nasıl çalışıp, koşturduklarını izleyin dakikalarca.
Salıncak kurun, top oynayın, koşun, saklambaç oynamayı öğretin. Denizde taş sektirmenin keyfinin sanal hayvanları vurmak için Mouse tıklama ile zamanla yarışmaktan daha zevkli olabileceğini gösterin onlara. Çocukken oynadığınız ve en sevdiğiniz oyunu bu kez çocuğunuzla, yeğeninizle oynamayı deneyin. Doğal olun. Doğayla olun. Sağlıklı beslenerek, sağlıklı oyunlar oynayın. Siz sararmış anıları havalandırırken, çocuğunuzun da ekran başında sararıp solan rengi güneş ve hava ile can bulsun.
Elim sizde. Hadi koşun, yakalayın beni!